25 Ekim 2012 Perşembe

Dünya Dönerken Sen Bazen Dur...

Dünya hep aynı seyirde dönüyor ve yaşam ona göre hızlı harcanıyor. Zaman seyrinde akarken ve biz cevapsız soruların peşinde koşarken şimdiki anı öyle harcıyoruz ki o an neler kaybettiğimizi bile göremiyoruz.. Karşılıklı anlayışın, sevginin ve sabrın bize anın sonsuzluk kapısını nasıl açacağını göremeyen, geçmişin sancıları ile yorgun düşen ve geleceğin hırsı ile gözleri kararan, kazandıkları ile daha da ağırlaşarak dünyaya daha sıkı bağlanıp etrafımıza hükmetmeye çalışan insanlar olmaya başlıyoruz.

Hep en iyi, başarılı, güzel olmak üzerine kurduk hayat senaryolarımızı, anlamadık bile yılları yitirirken ne uğruna olduğunu. En iyi olmak yerine olmak yeterliydi bu farkı görmek için. Evet elimizde değil, dünya dönerken nasıl bir an bile durabilir ve hayatı sorgulayabilirdik ki çalışmak zorundaydık. Hepimizin omuzlarında öyle ağır yükler vardı, bazı zamanlar tek düşünebildiğimiz para kazanmak, hayat teknemizi rotasında götürmek. Bitmiyor ki hayat çilesi, en iyi, en başarılı olma hırsı, senide yakalarsa asla iflah olmuyorsun ta ki 10-15 sene hayatından silinince, kalbin bu hıza dayanamayınca, böbreklerden biri iflas edince ve sayısız talihsiz örnekler... İşte anladım ki durup şimdiki anı farkındalıkla yaşamak, hayattan keyif almak, zorluklar içinde olsak da mutlu olmayı seçmekmiş yaşamın anlamı. Ne kalıyor ki sizinle beraber gidebilecek başka. Dünyanın varlıklarına kim sahip olabilmiş, kime tek başına samimiyeti olmayan paylaşım zevk vermiş, peki ya üst düzey eğitim ve kariyer hayattan keyif almaya yetmiş mi?

Dünya dönerken biraz duruyorum, o zaman yapacağım bazı gereksiz işlerin, hırsların, öfkenin farkına varıyorum, etrafımda dolanan ve beni esareti altına alan stresi yakalıyorum damarlarımda dolaşırken, keyfini sürerken anınım ve bu sefer gelecekte hayal kırıklığına uğramayacağımı bilerek. Evet bu sefer hayatı tattım, o anı, o tadı, o sözü, öyle hatırlıyorum ki farkındaydım, o zaman oradaydım ve şimdi buradayım.

Sen de burada ve şimdi ol ne yaptığını bilerek yap, sonra bahane arama, suçlama ve hatta yargılama geçmişi, kızma kimseye, yapılacak olan tasasızca, hazmederek yaşamak, öfkeye yenik düşmeden kabullenerek anlayış içinde hayatı ve insanları,kendini tanı ve sev, yeter bunlar şu kısa ve yaşanası hayat için. 

Sultan Öztoprak
25.10.2012

Stres Girdabına Kapılmayın…

Fark ettirmeden vücudumuza hızlı karışan ve bedenimizi hissettirmeden ele geçiren stresi, vücudunuza hükmetmeden yakalayamazsak sonuçları ile uğraşmak zorunda kalırız.
Peki neden fark etmiyoruz bu stresi, fark ediyoruz da engel olamıyor muyuz, geçer diye mi düşünüyor muyuz ya da öfkemiz, hırsımız, acımız, korkumuz, kuruntularımız gözümüze perde mi çekiyor?
Bu soruları kendime soruyorum :) Bana göre:
Stres, fark edilmeyen ya da edilse bile dikkate alınmayan ve geleceğimize, sağlığımıza, ruh hallerimize direk olarak etki edecek olan yaşadığımız/ hissettiğimiz herhangi bir çeşit aşırılık halinin taşıyabileceğimizden fazla olması ve dolayısı ile gerilime maruz kalmak, onunla başa çıkmak veya katlanmaya çalışmak. Maalesef stres altında iken vücut direncimiz düşüyor ve hastalıklara daha çabuk yakalanıyoruz. En kötüsü de çoğunlukla kendimizi neye maruz bıraktığımızı veya ileride yaşayacağımız sonuçları on an için çoğunlukla farkında bile olamıyoruz. Öyle hassas ve narin ki bedenlerimiz bu gerilimle başa çıkmaya çalışırken o da dayanamayıp kendinden fedakarlık yapıp eksilterek yoluna devam ediyor, yine de bütünü korumaya çalışarak. Biz ise hastalık sahibi olunca bir nebze de olsa anlıyoruz hastalığımıza sebep olan stresi ve tabi mümkün ise onunla başa çıkabilmeyi. Yine de stres sebebi yaratan düşünce, duygu, baskı halini ve onların asıl sebeplerini de görüyor muyuz…
Bu aşırılık halleri neler?
- Olumsuz düşüncelerin içinde kaybolup gitmek. Bu düşünceler üzerinde yoğunlaşmak. Yapmayacağım, başaramayacağım, kazanamayacağım..vb. Arada bir zihninizden geçen düşünceleri dinleyin, fark edeceksiniz ki çoğu olumsuz veya bazıları saçma.
- Olumsuz düşünceler ile beraber kendimizi endişe, korku, üzüntü, öfke, hırs gibi zorlayıcı duyguların esareti altında bırakmak.
- Bu duygular ile güç alan kuruntulu hal, sinirlilik, asabiyet, aşırılı gerilmiş, panik halini alan davranışlar geliştirmek.
- Devamında vücutlarımızı uykusuz, aşırı uykulu, aşırı gıdalı, gıdasız, bol enerjili, enerjisiz, aşırı egzersiz veya sporsuz bırakmak.

Yukarıda saydığım bazı olumsuzlukların neticelerinden kaynaklanan stres girdabına kapılmışsanız gerçek bir hastalık kazanmaya adaysınız. 
Kendimizi tanımayız, fark etmeyiz, kabul etmeyiz, beğenmeyiz, sevmeyiz, küçük görürüz, değiştirmeye çalışırız, mükemmelin peşinde koşarız, farklı gösteririz, insanlara sevdirmeye çalışırız. Tüm bunların sonucunda da olumsuz düşünceler ile kendimizi öfke, nefret, endişe, korku, baskı, bastırılmış, hırsımıza yenik düşmüş duygularının esareti altında buluruz. Bu sebeplerimizi bazen haklı görerek stres girdabına girmeye hazır hale geliriz. O kadar çok meşgulüz ve işimiz var ki, yukarıdaki saydığımız sebeplerin peşinde koşarken kendimizi neye maruz bıraktığımızı nasıl anlayabiliriz ki, isteyen de biziz, o zaman sonuçlarına katlanmalıyız da tabi isteyen aslında bizsek…

Bir an durup kendimizi tanımayı, sevmeyi, tüm duygu hallerimizi kabul ederek onlara kucak açmanın onları çözebileceğine düşünemeyiz. Aslında sorunun kendisi nasıl bir çözüm olabilir ki. Bence sadece sorunun kendisi çözüm olabilir. Düşüncelerinizi takip edin, izleyin, bunlar gerçekten size mi, yoksa geçmişle beraber gelen belki ailelerimizi de yanıltan bazı otomatik veya kökleşmiş düşüncelere mi ait. Belki bir hiç pahasına yıllarınızı harcıyorsunuz. Duyguları tanıyın, vücudunuzdaki değişiklikleri izleyin ve o ana kitlenip neler olduğunu hissedin. Siz fark etmeden otomatik alınmış kararların ve bu kararların vücudunuzda nasıl dolaştığını izleyin. Muhtemelen bunu izlemeye ve anlaya başlamanız ile bu yoğun duygular sizi yavaşça terk edecek ya da sizi davranışsal olarak etkilemeyi bırakabileceklerdir. 
Sultan Öztoprak 
25.10.2012